Cuma, Kasım 28, 2008



*************************************************************


*

not: resim mutt ink'e ait.

*

Salı, Kasım 25, 2008

planlı olmaktır bugünün dersi


Kafamı kurcalayan konulardan birini soru yağmuruna tutuyorum bugün. Şu ara neden herşeyi erteliyorum?


1N) Yorgunluktan. Peki yorgun olunca ne oluyor?


2N) Uyumaktan başka hiç bir şey yapmak istemiyorum. O zaman ne oluyor?


3N) Hiç bir şey yapamamış oluyorum. Yapmak için ne yapmak lazım?


4N) Şu yorgunluğa bir çare bulmak lazım. EE, ne olabilir çare?


5N) Yorgunluğun bedensel haline doktor yardımı, beyinde biten bölümüne planlama programlama yardımı.


*


Bu yorgunluğumun nedenini arıyorum kendimde. Sanki yağmurda saatlerce dışarıda ıslanmış birinin soba dibinde, battaniye altında iliklerini ve kemiklerini kurutmaya çalışması gibi yorgun, sızılar içindeyim. Aniden oluyor bu, kış ve yağmurlar başladığı zaman. Herşey fazlasıyla hızlanıyor ve ben gitgide yavaşlıyorum. Sanırım bu durumu farkedemediğimden uzunca bir süre bunalımda sanıyordum kendimi. "Nassıl oluyor da insanlar bunca şeyi yapıp üstüne de kahve keyfi yaparken ben hiç bi şeyi yetiştiremiyorum?".


*


Soğuk ve nemle ilintili bu yorgunluk hali, uyku dışındaki herşeye isteksizlik yaratıyor. Yaptığım en büyük hata o anki duygu durumuna göre güne başlamak ki o da isteksizlik.


Nasıl aşılır? Planlı olarak.


*


Günün dersi: PLANLI OL.

Tabii uygulamayı unutma :)
*
not: fotoğraf Ul Marga'ya ait.
*

Cuma, Kasım 21, 2008

uykucu ve hımbıl; ikisi bir arada


Havalar soğuyor. Eklemlerim sızlıyor. Hep bir uyuşukluk, soğuktan büzüşmüşlük hali var üzerimde. Hımbıl ve uykucu bir balkabağıma dönüştüm yine. Bazılarına, enerjilerinden dolayı hayranlığım var. Ama ondan bende yok.
*
Oturduğum yerde (ofiste), araştırma çalışmalarım var:) Şu sitede "bayan caz vokal ses eğitimi" videoları buldum. Evde kaydedeceğim. Ve aynı yerde "kitap nasıl yazılır" videoları da var.
*
Kendime sorulması gereken sorular baş gösteriyor kapımdan. 5xn'lemeliyim kendimi.
Sonra görüşürüz.

Cuma, Kasım 14, 2008

çocukluk düşleri/ şarkı söylemek



Kendimi ifade edebilmek kendimi bildim bileli önemliydi benim için. Ortaokuldan itibaren ise bir çok karanlık dehlizleri olan bir labirente dönüştü. Yoğun duygular yaşıyor ama anlatmaya çalıştıkça, bir körün fili anlatması gibi, kelimeler eksik ve yetersiz kalıyor, sonunda da ortaya çıkan "fil kocaman bir kulaktır" gibi bir sonuç oluyordu. Eksik anlatıyor ve yanlış anlaşılıyordum. Zamanla gitgide sessizleştim, suskunlaştım.

*
Suskunluk, içimde birikime yol açıyordu. Hem korkuyor hem de çılgınca bir yol bir kanal arıyordum midemle kalbim arasındaki sıkışmaya.
*
Müzik dinlemek sakinleştiriyordu. Yavaş yavaş beğenilerim de şekillenmişti. Zamanla kendi kendime söylüyor buldum kendimi, usulca. Sıkıştıran yumru çözülmeye ve sesimle dışarı akmaya başladı ağzımdan. Büyük bir rahatlamaydı. Yolu bulmuştum. Ama yine de eksikti bir şeyler. Yol, belli ki çok uzundu ve sonu gözükmüyordu.

Birgün,tatilin son günü şerefine, hayatımda bir değişiklik olsun oyunu oynayıp, o güne kadar bilmediğim bir albümü aldım kapağına bakıp: Miles Davis.

Ve o gün yumru ışık parçalarına ayrılıp dağıldı ilk defa. Anlatılamayanı anlayan ve anlatan bulundu. Tek ve anlaşılmaz değildim artık.

O zamandan beri dinliyorum ve söylüyorum fısıltıyla sadece kendi kulağıma. Söylerken sanki arınıyorum, hafifliyorum, bedenimden çıkıyorum, havada bir ışık demetine dönüşüyorum. Pür ben, sadece ben oluyorum. Daha nasıl anlatılır bilmiyorum. Kelimeler...

Yine de mutlu son yok hikayemde. İki seçenek her zaman kapıdadır hayallarin varsa. SEÇ ya da TERKET. Ve ben terket'i seçtim. Becerememekten, eleştirilmekten korktum. Sadece müzik değildi çünkü duygularımdı söylediklerim.

Eğitim almadım. Tek bir nota bile öğrenmedim. Başka yollardan yürüdüm. Çok az anladığım sayılar yolundan. Yoruldum.


Ama geç değil. Tek kendime de olsa yüksek sesle ve daha sık söyleyeceğim. Benim burada yazmam ve sizin okumanız gibi artık paylaşacağım kelimelerin anlatamadıklarını.

Çünkü seviyorum bunu yapmayı..




Salı, Kasım 11, 2008

çocukluk düşleri



Bağımlı olmak üzerine eğitilirken, bağımsız insanlara nasıl dönüşeceğiz?

Bize rağmen nasıl bağımsız olacağız?


Dün sıklıkla bunu düşündüm. Bağımlı olmak, bizi kendimizden uzaklaştırır. Kendimizi tanımak bir yana karşılaşamayız bile.





Fikir Atölyesi'nin bu yazısını okudum ve çok etkilendim. Randy Pausch u, son konuşmasını, daha da önemlisi yaşamak istediği herşeyi yapmak için çalışmış olması ölmeden önce, yaşamının her anının tadını çıkarması.


"Tutkunu bul, çocukluk düşlerinin peşinden koş, çalış, yardım al, yaşa, yap."


Çocukluğumdan bu yana düşlerim nelerdir benim? Buyrun, listeledim.



  • Jazz standartları söylemek.

  • Çocuk kitapları yazmak.

  • Resim yapmak.

  • Kısa film çekmek.

  • Seslendirme yapmak.

  • Bir kedi sahibi olmak.

  • Bir çok ülke gezmek ailemle.

  • Bir Çağan Irmak filminde oynamak.

  • Oğlumun 40. yaş gününü kutlamak.

  • Torunlarıma kitap okuyup, şarkılar söylemek. Masalcı babanne olmak ;)

Biliyorum son madde için en az bir 20 yıl, onun bir öncesi için 35 küsür yıl var. Başlangıç için diğerlerinin peşinden gitmeliyim. Hemen, şimdi!


*not: Resim Sophie Allsopp'a ait



Çarşamba, Kasım 05, 2008

kendine güven!


Bir cafe'nin kaldırımdaki masalarından birinde oturuyorum. Karşımda bir iş hanının kapısı var. İşhanın da aynı zamanda bir dershane de var. Dershane çıkış saati, yemek saati. İnsanları seyrediyorum. Çeşitli yaşlarda okuyan ya da çalışan insanlar. Her çeşit giyimli, davranışlı, imajlı ve imajsız insanın neredeyse tek ortak noktasını görüyorum: Kendine güven eksikliği. Her biri, başkasının gözündeki kendi yansımasının etkilerini kendi sanıyor. Bu yüzden de hababam kendine ses, koku, giysi giydiriyor üstüste.


-Kendine güven eksikliği de nereden çıktı şimdi? Pek tatsız bir konu. Hem o ben değilim canım. Benim kendime güvenim tam. Sen kendine bak, hıh! Sümsük.


-Ben zaten kendime bakıyorum. Seni de öyle görebiliyorum zaten.


-...?!?


**

Kendine güven eksikliği, kendini tanımamaktan ortaya çıkar. Kendini oluşturan şeyleri tanımak gerekir: Bedenini, duygularını, karakterini, yeteneklerini ve sonucunda da istemediklerinin neler olduğunu. (bu çok önemlidir, seçimlerimizi belirlememizde çünkü.)


Tüm bunları tanıyabilmek için denemek ve geri bildirim almak gerekir. İşte bu yüzden genç insanlar bir dergilere fimlere vs., bir birbirlerinin gözlerine bakıp dururlar. Çünkü başka bakılacak yer yoktur bunun için. Yetişkinler mi?? Onlar sıkıcı öğütler ve yasaklardan başka bir şey değiller!


Çoğunlukla "şu bir türlü bulamadığımız kendimiz", içimizde "adını koyamadığımız bir boşluk" olarak bizimle büyüyecek ve bizim başkalarıyla çatışma ve restleşme aracımız olacaktır.


Bazılarımız sürekli filmler izleyerek, kitaplar okuyarak, karakterlerle empati kurarak kendimizin izini süreriz ki bu iyidir, harikadır, doğru yoldur bana göre.


Bir düşünce: Kendini tanıma için topluca sistemli çalışmalar yapılsa çocukluk çağından itibaren insanlara, kendini tanıyan, güvenen yetişkinler oluşur, çoğalır, üretir, yaratır, korur, destekler vs. olmaz mıydı?


Bir başka düşünce: Bu nasıl yapılır? Hangi materyal kullanılabilir? Birbirimize önersek çoğaltabilirmiyiz? Çoğaltıp uygulayabilir miyiz?


Başlangıç için bir soru: Karakter Tahlili ne işe yarar? ;)