Perşembe, Aralık 31, 2009

mutlu yıllar..

Yeni yılınız kutlu olsun!





not: resim iophoto'dan.

Pazartesi, Aralık 28, 2009

...


Başlangıç için ariantic parçalar yani aryalar çalışacağım. İlk aryam yukarıda notalarından küçük bir parça olan. Daha sonra popüler parçalar ve sonra jazz. Öğretmenimin dediğine göre çabuk öğreniyorum. jazz söylemeye beklenenden hızlı geçebilirim, sanırım.

Teşekkür ederim.

Cuma, Aralık 18, 2009

müzik tatlı müzik


Yaşamımda en çok yapmak istediğim şeylerden biri şarkı söylemektir. Ekim ayından bu yana solfej eğitimi alıyorum. İki ay sonra şan öğretmeni dinleyip karar verecek dendi. O gün geldi çattı. Sabahında kendimden umudum yoktu. Ama sonra bir şey oldu. Bir imge beni yakaladı ve o zamandan beri ben bulutlardayım. Sesim uysallaşıyor, beynim artık ses tellerime ve aslında en çok da diyaframıma biraz daha fazla hükmedebiliyor. Kendimden çıkan sesi seviyorum. Kendimi seviyorum. Öğretmenlerimi seviyorum. Hayatı seviyorum. Bu arada şan dersine kabul oldum. İlk parçamı çalışmaya başladım bile..


Sevdiğim şeyleri söylemekte ketumumdur. Belki de bu yüzden istediğim şeyler benden uzak oldu. Sınava girdiğimde sordular, sesinle ne yapmak istiyorsun. İşte o zaman ilk defa cesaret buldum kendimde - burada yazmam dışında- dedim: jazz söylemek istiyorum.


Böylece başladım. İlk adımımı geçtim. Heyyoo..




Pazartesi, Aralık 14, 2009

Micheal Gates Gill'den 5 hayat dersi



Kırmızı gözlüklü Mırmır'a...




1. Hayatta en önemli şey, kalbinin sesini dinlemek ve günümüz kültürlerinin değerlerine uygun "başarılar"ın peşinden koşmamak.






2. İkinci önemli ders, zor zamanlarda korkuyla sinmektense inançla üstesinden gelmek. Eğer daha iyi bir gelecek için bunu yaparsanız, hayatınız hemenn değişip daha iyi bir hal almaya başlar.






3. Her bireye saygı duyun. Kimseyi rengi cinsiyeti ve sınıfı yüzünden es geçmeyin. Gördüğünüz her birey Tanrı'nın armağanıdır.






4. Günün her saniyesi meşgul olmayın. Sakin bir ortamda kendi kendinize kalmaya çalışın.






5. Ailenizin size uygun gördüğü, hatta yaşıtlarınızın onayladığı hayatınız değil; sevdiğiniz şeyleri yapabileceğiniz, başkalarıbir şekilde faydanız olacak ve kendinize özgü, benzersiz bir hayatınız olsun.

Çarşamba, Aralık 09, 2009

güneşi özledim..


Kasım ve aralık ayı Kedila'nın güneşi özlediği aylar. Sıcağı seviyorum. Bir kedi gibi.

Çarşamba, Ekim 07, 2009

önümdeki uzun yol ve küçük adımlar


Kelimelerin anlamının fazla olmadığı bir yerden geldim. Su, iyot hava, ağaç, çimen ve binbir çeşit bitki ve kediler, köpekler, kirpi ve insanlar ama en çok da çocuklar her yaşta. Sadece şükran var içimde. Büyüyen bir bataklık gibi gelişirken dünyada, tüm bunların varlığı için. Şimdi döndüm ama aslında tamamen değil. Yapılması gerekenler, yaşanması gerekenler var. Kötü değil, iyi. Ama oradaki kadar peri masalı değil.


Kedi çocuk oyun oynuyor. Burası bahçelerde koşmak, taşlarda yuvarlanmak gibi hareketli değil ama yine de eğlenecek bir şeyler buluyor. Yeter ki sevilsin, tüyleri şöyle boylu boyunca karıştırılıp taransın. Aslında biz insanlarda aynı şeyi istemiyor muyuz sanki.


Herkes için dileğim "tüylerinizi karıştıranınız bol olsun."


Kırmızı gözüklü mırmır okulda. Kendi dünyasında kelebekleşip uçmadığı sürece durumu iyi. Ama bireysel takılmayı daha bir seviyor. Anasına çekmiş :)


Hayallerim için küçük adımlar attım. İlk basamakları tırmanacağım merdivenlerin. Sevdiğim işleri yaparak para kazanmak istiyorum. Ölçüyorum, önümde çook uzun bir yol var ve adımlarım küçük.
Kendimi seviyorum ve onaylıyorum.






Cuma, Eylül 11, 2009

yasaklar


Olduğumuz şeyi olabilmemizi sağlayan şey, sosyal olabilmemizin tek koşulu, cezası acı bir yalnızlık, tek başınalık olan yasaklar. Doğumdan yetişkin oluncaya kadar sıkı bir eğitim alıyoruz bunun için.




Oysa insanız biz, herşey farklı olabilir yasak yerine değer öğrenirsek. Okyanusta tel kafeslere girmez, kendi sınırlarımız kadar gelişebiliriz. Bu da muazzam bir gelişim, barış , özsaygı olurdu.


Düşünebiliyormusunuz?


not: resim gökhan kuzu'ya ait.








sonbahar




Sonbahardayız. Artık yağmurlar başladı, hava serinledi, insanlar sehirlerine dönüyor. Hüzün de var, keyif de var eylül ayında. Sıcak bir kahveyi serin kıyıda battaniye altında yudumlamak keyif, evlerin bir bir kapanıp sokağın sessizleştirmesi arkadaşların gitmesi hüzün (çünkü çok renkli geçiyor zaman bizim sokakta), aynı arkadaşlarla kışın şehirde yapmayı planladıklarımız keyif.




Bu yaz kendim için dilediğim her şey gerçekleşti. Mutluyum.

Cuma, Ağustos 14, 2009






Kitap okuyorum, film izliyorum, yürüyüş yapıyorum, yüzüyorum. Kahve tiryakisi oldum, özellikle de damla sakızlı olanın. Buralarda bulunmaz oldu, hasretini çekiyorum, gelene gidene sipariş ediyorum.







Arkadaşım evlendi. Zıpır, deli dolu bir gelin oldu. Ona mutluluklar diliyorum.










Badem, bahçelerin fatihi oldu. Kuşların ve kelebeklerinse kabusu.



Ve son olarak dosyamı tamamlamayı başarıp zamanında yarışmaya teslim ettim. Heyecanla sonucunu bekliyorum. Çocuk kitapları yazarı olmak için attığım ilk adım bu. Önümüzdeki sene kitabımı elime alabilmeyi umuyorum.
Sevgiler..









Pazartesi, Haziran 29, 2009

resimli 5


Artık öğrendim ki yazlıklar da kablosuz internet ağına girmiştir. Şimdi bahçede oturmuş biramı yudumluyorum. Yüzümde salak bir gülümseme ile. Yani keyfim pek yerimde.
Cehennem gibi şehir hayatından sonra, burada herkes sakin saygılı birbirine, özür ve teşekkür kelimeleri daha sık kullanılıyor. Memlekete toptan tatil gerekiyormuş.
Mırmır dan sonra sitenin bir kısım cocukları da Badem in peşinde.. Hoş, Badem e gelince, 4 aylık hayatında, bahçelerde sokaklarda ilk defa koşup ağaçlara tırmanıyor, diğer kedilerle kıhlaşıyor, sonra da eve gelip gırıgırlıyor, yatıp.
Bu arada artık Mırmır, Kırmızı Gözlüklü Mırmır oldu. Halinden memnun.


not: resimler kedila'ya ait.

Pazartesi, Haziran 01, 2009

Perşembe, Mayıs 14, 2009

Cuma, Mayıs 01, 2009

Kedila nerede?

Bütün haftanın kısaca özeti,











İlk hafta kedi ile yaşamayı öğrenmekle geçti. Ne yer, ne içer, ne zaman uyur, ne zaman tuvaletini, bakalım nereye yapar? Öğrendik ki kediler çabuk öğrenen, temiz hayvanlardır. Çok çabuk biribirimize alıştık. Nazik bir küçük bey, bir şey istediğinde nazikçe soruyor, yani mieerkliyor :)









Diğer zamanlarda İlle de ROMAN olsun kitap kulübünün nisan ayı kitabı Elif Şafak/Aşk'ı okudum. Yorumumu oraya yazacağım. Kısaca; beğendim.







Mayıs ayı kitabı alınmıştır. Akşam okunmaya başlanacak.
*


Kalanı, evin içinde hep bir koşuşturma, ama hep bir dejavü hali ile(ben burayı biraz önce toplamamışmıydım??).

*

not: resimler Kedila'ya ait.

*

Cuma, Nisan 17, 2009

Çarşamba, Nisan 08, 2009

bahar..



Bahar, benim baharım zeytin ağaçlarının altında başladı. Bahar şarkıları kulaklarımdaydı. Neşe küçük yaldız tozları halinde havada uçuşuyordu. Gökyüzü berrak, pamuk bulutluydu. Dün, yağmur yağıyordu, toprağı besliyor havayı temizliyordu. Zeytin ağacının altına uzandım. Bahar ne güzel..








Öptüm ıtırın yaprağını. Kokusu, tanımadığım bir büyük babannenin hikayesi, bir zamanlar okuduğum bir kitabın yollarda geçen macerası ve daha neler neler olan çiçek. Seviyorum seni.





Eğer dikkatli bakarsan, gökyüzünün seni taçlandırdığını görürsün, bir ağacın altında durduğunda.
Hangisine bakacağını bilemezsin ağacın dalına mı, gökyüzüne mi? Bir tur kendi çevrende dönüp, kendine gülümsersen ikisi birlikte nefis görünür gözüne.
*
Bugün parka gittim.
*
not: resimler kedila'ya ait.
*

Çarşamba, Nisan 01, 2009

dostum, zaman durmuyor.


Kendi isteği üzerine istasyona bırakıyorum. Yüzüme bakmıyor, sanki istediği ile yapması gerekenin arasına sıkışmış gibi. Sormuyorum. Sormanın hiç anlamı olmaz böyle zamanlarda. Patlamak üzere olan herşey zayıf bir hiç sesine sığacaktır. Hep öyle olur.


Geleli fazla olmamıştı. Uzun zamanın izleri üzerimizdeydi, bir süre durup öylece baktık. Sonra alıştık. Zamanın izlerini okuyunca zaman kısalıyor daha bir yakınlaşıyor sanki. Ya da ben öyle sanıyordum. Zaman aşılamaz da olabiliyormuş.


Yakındık, çok yakındık. Elimizi uzatsak birbirimize, kendimize değiyorduk. Kulaklarımıza değen sesler beynimizde aynı şeylere dönüşüyordu. Belki bu yüzden oldu.


Sürekli savaşır olmuştuk.İter ve rededer ve sonra it gibi pişman, ağlaşırdık. Gitmek buradan doğdu. Ancak böyle kurtulacaktık. Gitti ve uzun zamandır yoktu. Kurtulmak bir soru işareti olarak kalbime takılı kaldı bir çengel gibi, ağırlığınca boşluğunun ortasına. Zaman ağırlığını eksiltmedi. Soru işareti de orada kaldı.


Sanki ilk defa konuşuyormuşum gibi boğuk ve hırıltılı bir sesle


- Dostum, sana anlatacak ne çok anlatacak şeyim var. Ama gidiyorsun işte. Bak senin için şu istasyondaki saatin akrep ve yelkovanını söküp önüne koyabilirim. Böylece zaman durur, insanlar durur .


Gözlerindeki hüzün ve dudaklarındaki tebessümden anladığım doğru mu acaba? Evet, istiyor ama ona engel olan anlatamadığı bir şey var.


Uzanıyorum , bu çok kolay oluyor, akrep ve yelkovanı yerinen çıkarıp usulca yanına bırakıyorum, saniyeler de kendiliğinden yanına düşüyor. Zaman duruyor. Ben duruyorum O'na bakıyorum. Gözleri ne anlatıyor?


Tedirgin bir başlangıç yapıyor birden. Yanlış anlatmaktan, daha da kötüsü anlaşılmamaktan korkarak.


-Sandım ki gitmeliyim, daha fazla acıtmamak için en doğrusu buydu diyerek. Oysa uzaklaştıkça ben olan herşeyden de uzaklaştım, yoruldum, tükendim. Dostum, sana çok önce dönmeliydim, özüme dönmeliydim, kendime dönmeliydim.

Şimdi ben ölüyorum. Bu benim son istasyonum.


Elini yakalamak için uzanıyorum, istasyondan çıkarabilmek için. Elimden kayıyor.


Uyandım, ellerim boştu, kan ter içindeydim. Sadece saatin tik takları duyuluyordu odamda.


Pazar, Mart 22, 2009

günün kitabı


Yaşamı anlamlı kılabilmek için, onun her anından tat almak gerekir. Tat almak sağlık, mutluluk getirir bize. Kendi yaşamıma bir de bu kitabın penceresinden bakayım dedim, e,iyi de oldu.

Salı, Mart 17, 2009


Bu ufaklığın bizim ailenin bir parçası olmasını umuyorum:) Ne kadar güzel, değil mi?