Cumartesi, Ekim 11, 2008

...


Bir zamanlar küçük bir kız, uzun bir sahil yolunda yürüyüşe çıkmış.Gökyüzü alabildiğince mavi, deniz ışıltılı ve etrafındaki insanlar kum taneleri kadar çokmuş, deniz kıyısında, kumsalda ve yolda. Her birinin dili farklıymış dünyanın dört bir tarafından gelen bu insanların. Ama hiçbirinin gözleri yokmuş. Kız, şaşkın, gidip bir kafe ye oturmuş etrafını izlemeye başlamış, görmeden konuşabilen insanları. Oysa kız a göre kelimeler konuşabilmenin bir yönüymüş, insan kelimelerin anlatamadığı başka şeyleri de ifade edebilmeyi başarabilirler diye düşünürmüş: beş duyusu ile aldığını insan, beş duyusu ile verir. Ve gözler kalbin aynasıdır.

O zaman anlamış ki insanlar kalplerini böyle saklarmış diğerlerinden . Böylece yara almadan koruyabilirlermiş birbirlerinden. Kız anlamış. Çünkü kalbin yaraları zor kapanır.

Kız büyüdükçe gözlerini kapamayı öğrenmiş ve istemedikçe açmamayı. Ve başka bir şeyi daha öğrenmiş, insanların görünmeyen bir gözlerinin de alınlarının tam ortasında olduğunu. Küçük kızın o zaman göremediği buymuş. İnsanlar iç gözleri ile görüyormuş.

Her zaman kelimelerin anlatamadıklarını anlatmayı başarmış, beş duyusu ile aldığını beş duyusu ile vermeyi: oyuncu olmuş.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Gözlerle, mimiklerle...Kelimelerin yetmediği, yada eskidiği, eksildiği yerde....

etki alanı dedi ki...

Dünya sahnesinde,öyle mi?

Çok hoş,bayıldım...
TüTü