Cuma, Ekim 24, 2008

heykel



Eskiden insanların bitmiş heykeller olduğunu düşünürdüm. Bir bebek olarak ailelerinin eline doğduklarında, ham bir heykel malzemesi olduklarını ailelerin de heykeltraşlar olduklarını. Heykeltraşlar taslaklar hazırlar ve bunu uygularlar. 18 Yıl sonra artık heykel hazırdır. Ve diğer heykellerin arasındaki yerine yerleştirirler. Heykelin başarısı, heykeltraşlarının iyi ya da kötü olmasına bağlıdır ve heykel bittiğinde bir daha değişmez.

*

Kendimi iyi-kötü skalasında vasat/eksik bir yerde buluyordum. Heykeltraşlarım uyumsuz, kararsız, heykel yapımının temel bilgilerinden yoksundular ve gelişigüzel çalışmışlardı. İlk iş denememde, sağlam sandığım önemli parçalarım kırıldı. Ayakta durmamı sağlayacak önemli parçalardan yoksundum. Böyle nasıl ayakta durabilecektim diğer heykellerin arasında? Başka heykellerin üzerine devrilmeden? Daha da kötüsü yere devrilip tuzla buz olmadan?

*

Bir gün, elinde kırmızı kalemleri ile biri girdi hayatıma. Sürekli yeni planlar, yeni dallar çiziyor her karşılaşmamızda bunları denemiş, beğenmediklerini silmiş ve başka kırmızı dallar ve onlara da yenilerini eklemiş oluyordu. Ben şaşkındım, anlayamıyordum gözlerim bitmiş bir heykel arıyor, ama her defasında başka bir form buluyordum. Esnekti, kolay kırılmıyordu ama kırılacak olursa da kendini yenileyebiliyordu. Benimse sadece gözlerim vardı hareket eden ve onu takip ediyordu.

*

Bir gün beni salladı. "Heykel gibi durmaktan vazgeç çünkü değilsin. Boşuna vakit ve enerji kaybediyorsun."

Heykel çatırdamaya dökülmeye başladı, en korktuğum şeydi olan. Parçalara ayrılıyorum, yok oluyorum, hala ayaktayım?, görüyorum ve hareket ediyorum, haaa, ne??!???

*

Heykel Bahçesi yıkıldı. Tüm heykeller yerini, bir dakika yerinde duramayan şekil değiştiren binbir garip yaratığa bıraktı. Ben yavaş da olsa hareket ediyorum. Yıların heykelinin bir anda hareketlenmesi kolay değil elbette. Yine de kendime şanslıyım diyorum, hala kendini heykel sanan çok insan var artık onlardan değilim.

*

Kırmızı Kalem beni aradı geçen gün. Artık uzak bir ülkede yaşıyor, kalemiyle çizdiği dallar onu oraya götürdü. Buluştuk ve geçmişte birbirimize kazandırdıklarımızı konuştuk bir süre . İkimizin de geldiği şimdiki noktalarda biribirimizin parmağı var.

Selam sana Kırmızı Kalem, Kedila'nın hamurunda mayası olan. Hayat bize neler hazırlıyor, biz neler yapacağız yaşayıp göreceğiz. Ama şimdi bir mola : Kahve içelim mi?

Hiç yorum yok: