Cuma, Ağustos 29, 2008



Dünya, biz içini ne ile doldurursak odur. Çünkü dünya bizim için algılarımız kadar vardır. Ya da başka bir deyişle, içini beş duyumuzun algıladıklarıyla doldururuz.


Algıladığımız kadar biliriz, bildiğimiz kadarını hissederiz, hissettiklerimizle hareket ederiz, harekete geçerek bir olay yaratırız. Yaratımız, başkasının algısıdır ve algıladığı kadar bilir, bildiği kadar hisseder vs.


Algıladıklarımıza/aldıklarımıza dikkat etmeliyiz, bu sayede yarattıklarımıza/verdiklerimize de.


İşte, benim dünyamın raflarında duran görsellerin bazıları. Bana verdiklerini ben de etrafıma veriyorum. Evin güneşi, baba kedi, dostlar arkadaşlara..




Mary Poppins ve Meraklı George, bana iş'e bakış açımızı değiştirebileceğimizi, onu oyun olarak görebileceğimizi söylüyor. Ne kadar çok çalışırsan o kadar eğlenirsin.

Ya sizinkiler? Bana ne önerirsiniz?

Cumartesi, Ağustos 23, 2008

kapılar


Dünyanın dört bir yanına, bütün zaman dilimlerine, her canlının beynine, her gözün baktığı yöne, her kulağın duyduğu sese verdiği anlama açılan bir kapı var mıdır biz istediğimizde?

Her kapıdan gelenin getirdikleri ile dolan bir ülke, zengin olmaz mı sizce?


Böyle bir bolluğun içinde barışık olmaz mı her canlı kendiyle?
Kapıları açık olunca, temiz hava püfür püfür esip havalandırmaz mı ülkeyi?
Temiz hava hastalıkları barındırmaz bu ülkede, herkes sağlıklı kalır.
Kitapların yapamayacağı şey yoktur.

Perşembe, Ağustos 21, 2008

ece'nin balkonu




Bir insanın anıları, başka bir insana hayatının ve yaşamındaki insanların değerini fark etmesini sağlıyor kimi zaman. Ben Ece'nin Balkonunu okurken öyle oldu. Okumayı bitirdiğim aksam baba kedi ve evin güneşine sıkıca sarılıp kokladım.


Hikaye, kişilikler, zaman ve mekan değişse de içindeki özü kendi içimde buldum, benim hikayemde. O zaman işte gidip ailemi kokladım, öptüm.


Ece seni sevdim.

Çarşamba, Ağustos 20, 2008

sohbet


Gözgöze gelip orada, sessiz bir sohbet ederken buldum kendimi onunla, öyle kelimelerle falan değil duygular ve görüntülerle aklımızdan geçen. Tıpkı Bridget Belgrave'in Zak'i gibi..

Bana dedi ki herşeyin nedeni hislerdir, her olayın olma nedeni hissetiklerimizdir. Hisler neden olur dedim ona.Bildiklerimizden dedi.Neyi ne kadar bildiğimizle sınırlı nasıl hissedeceğimiz.

Gülümsedim. Gülümsedi. Başka bir şey sormama fırsat vermeden süzülüp gitti. Yeryüzüne çıktığımda hala gülümsüyordum.