Pazar, Mart 22, 2009

günün kitabı


Yaşamı anlamlı kılabilmek için, onun her anından tat almak gerekir. Tat almak sağlık, mutluluk getirir bize. Kendi yaşamıma bir de bu kitabın penceresinden bakayım dedim, e,iyi de oldu.

Salı, Mart 17, 2009


Bu ufaklığın bizim ailenin bir parçası olmasını umuyorum:) Ne kadar güzel, değil mi?

Cumartesi, Mart 14, 2009

***


"Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir" diyor Ece. "Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş alanınız genişler."






Haftaiçi bazı günler Sunshine bize ders çalışmaya geliyor. Stajı bitti ama mesleği için gerekli olan belgeyi alabilmesi için vermesi gereken sınavlar var. Aralarda sohbet ediyoruz. Şimdimizi şekillendiren geçmişimiz, insanlar hep böyle miydi, neden? ama bu çok yıpratıcı vs..




İnsanlar hep böylemiydi? Fazla genel bir soru, şöyle genişletilebilir:




* Yeni bilgilere kapalı,


* Kendinden farklı olan herkes ve herşeye karşı toleranssız,


* Okumaz, araştırmaz, bununla gurur duyar,


* Çok bilmiş, en ve tek doğruyu bilir,


* herkes bu doğruya göre davranmalıdır ve bunun için herkesle çatışır,


* İstekleri ve yaptıkları çelişkili,


* Doğal değillerdir, sürekli planları vardır




Sıklıkla kendimizi kötü hissetmemizde etkili olan bu tip insanlar oluyor. İş yeri gibi, okul gibi birlikte yaşamanın zorunlu olduğu yerlerde küçümsenmekten, aşağılanmaktan ne kadar yorulduğumuzu düşünüyorduk.




İyi de onlar da insan.Ne farkımız vardı?




Cevap: eğitim.




Deniz Yıldızı bu yıl ilkokula başladı. İlkokulda veli olmayı öğrendik bu sene Sunshine la biz bu sayede. Öğrendik ki buradan başlıyor herşey. Kişilik, aile yapıları da etkili ama bir toplumda aynı kalıba sahip olmakta bir neden olmalı. Eğitimde bir garipliklik var. Çok garip.


Bebekliğinden beri kitapla büyümüş, okumayı da sökmüş artık kendi de okuyabilen bir çocuğa, okuyamıyor neden der öğretmen? Yazabilmesine rağmen yazısının ortasında sayfayı karalayıp ben yazamıyorum, öğretmen öyle diyor diye ağlayarak odayı neden terk eder çocuk? Öğretmen ne ister? Sınıfta vermediği bilgiyi, parasıyla mı vermek ister?Onun kafasını karıştırarak öğrenmemesini mi ister?. Muhtelif cevaplarım var daha, yazmayayım ben.


İkimiz de kendi çocukluğumuzda derslerle değil de daha çok öğretmenlerin yanlış tutumları, yaptıkları haksızlıklar nedeni ile yaşadığmız hayal kırıklıkları, depresyon ya da ruh sağlığımızı koruma adına boş vermelerimizi hatırladık. Eğitime gereğinden fazla mı anlam yüklemiştik? Biz hayal mi kuruyorduk? Zamanla öğrendik ki buralarda bunun bir değeri yok, eğitim istiyorsan bunu kendin becereceksin. Bir de bunca eğitimi aldıktan sonra,çok sayıdaki bu Tipler tarafından küçümseneceksin, buna göğüs germek için ayriyetten kendini eğiteceksin.


Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibi değil bu yüzden herkes için.Nefesi insanın başka şeylerle de tıkanıyor ama görüş alanlarında bir genişleme olmuyor. Üstelik yaşlandıkça gözleri daha bir görmez, kulakları daha bir duymaz oluyor. Yaşken bir eğdiler mi bir daha kolay düzelmiyor insan.
Harold'un deyimiyle Aklım yerimde mor kalemim elimdeyken ben kendimi eğitirim, dağa da tırmanır geniş geniş etrafımı bir seyrederim. Gelen varsa benimle hoşgelsin.
Amman, amman kimse bizi eğitmesin!
*
not:resim gogila'dan.



Çarşamba, Mart 11, 2009

çizgiler..

Bazen sizi engelleyen çizgiler gölgelerden ibarettir. Gelir ve geçer ışığın oyunuyla. Siz hep orada durduğunu ve ağırlaştığını sanırsınız. Gölge çoktan gitmiştir. Ama siz oradan gitmezseniz aynı saatte yine gelecektir. Sizse sırtınızdan hiç imediğinden yakınıp durursunuz. Gölge oyunudur bu.

Çarşamba, Mart 04, 2009

arkadaşlar, süprizler, resimler..

Her yeni gün, içinde yeni süprizler barındırıyor. Hergün aynı yollardan geçen ben bu sefer ne çok ilginç, güzel, şaşırtıcı şeyi görebiliyorum. Sadece pencere değişikliği manzarayı farkedilir kılıyor demek ki kimi zaman.


Cumartesi, bizim kızlar toplandık. Sunshine, Atlıkarınca, Nermin ve küçük canavarlarımız bizim evdeydik. Genel olarak işsizler ve iş stresi yaşanlar olarak temel konumuz, küçülmüş bütçelerimizle kültür açlığımızı nasıl giderir, sosyal yaşamımızı nasıl sürdürebiliriz? oldu.Çalışmış kazanmış ve her zaman bütçesinde kitap, konser, kurs vs geniş yer ayıran bizler yenimiz dar diye oynamayacak değiliz herhalde.

Fikirler havada uçuştu, kitaplar elden ele dolaştı, filmlerin birine bakıldı, öbürü bırakıldı. Sonunda hafiften bir şeyler şekillenmeye başlandı.

Çoğunluğu çocuklu olan bizler için en uygunu bir kaç haftada bir, birimizin evinde toplanmak. Böylece çocuklar güvenle ve dilediklerince oynayabilecekler. (Kudurabilecekler mi demeli aslında:) Böylece demlik demlik çay, dilediğimizi pişirip yemek, rahat oturup saatlerce sohbet.. Gel keyfim gel..

Film ve kitap günleri. Birlikte film izleyip üzerine konuşabilme keyfi. Kitap klübü gününü ilk defa İngiltereden Mektuplar Blogunda görmüştüm. Hoşuma gitti, aklıma yattı. Bakalım biz nasıl yapacağız? Aslında işin ucunda kitap varsa kesinlikle iyi geçecektir günümüz:)





Benim kitap klübü için ilk önerim Ayakları sıcak tutalım/Belda Öztürk. Ben bu kitabı çok beğendim. Her insanı diğerlerinden ayıran, kendine ait kuralları olan bir dünyası vardır. Orta dünyaya yakın ya da uzak). Bu kitap bir kendini tanıma, kendi duygularınla yüzleşebilme hikayesi. Aslında sizinde bu kitabı okumanızı isterim. Böylece kitap üzerine konuşabiliriz.

Merak edenler için: Ayakları sıcak tutalım/Belda Öztürk/ GOA Yayıncılık.
*
Bugün koca şehir merkezinde aradığım İş Bankası şubesini bulamadım:) Sorduğum herkes, buna banka çalışanları da dahil, bir öncekinin tersini söyledi ve sonunda ben dilim dışarıda, yürüyerek, semtteki tüm İş Bankası şubelerinin yerlerini ve isimlerini kesin ve net bir şekilde öğrendim.
Önceleri söylenirken, dur bir dakika dedim kendime. Bunun iyi tarafı ne? Nedir dedi ben bana.
1) İş Bankası şubelerinin yerini öğrendin.

2) Uzun bir yürüyüş yaptın.

3) Bir de yolda bu fotoğrafları çektin.





Kendimi oldukça iyi hissettim. Ne güzel bir gün oldu bugün.


Metro ne mucizevi bir yermiş meğer. Şimdilerde ne zaman binsem beni şaşırtan bir güzellik çıkıyor karşıma. Bu da onlardan biri. Metro penceresinden gökyüzü.

*
not: Arkadaşlar Paula Doherty'ye ait. Ayakları sıcak tutalım gogila'dan. Martılar ve pencereden gökyüzü Kedila'ya ait.
*
Hergün yeni bir gün.




Pazar, Mart 01, 2009

günün güzeli


Akşam Pamuk Prenses'in arabasıydı. Biraz önce tekrar balkabağı oldu :)

Cuma, Şubat 27, 2009

metroda..

Bu beyle dün metroda tanıştım. Son anda yetiştiğimden oturacak yer yoktu ve Onun oturduğu yerde tutunmuş olarak yolculuğa başladım. Önce elleri dikkatimi çekti. Yaşlı dedim içimden. Profiline baktım, oldukça yaşlı olmalı. İlgimi çekti, oldukça yaşlı, zarif saydam elleri var, yalnız seyahat ediyor . Üstelik bir insanın bu kadar uzun ve sağlıklı yaşayabilmesi için yöntemi olmalı. Okuduğum bir çok kitap, sağlıklı beslenme ve olumlu düşünce gücünün uzun yaşama anahtarı olduğunu söylüyor. Acaba bu beyin sırrı nedir?

Bir süre sonra etrafındakilerle sohbet etmeye başladı. Fıkralar anlattı ve esprili bilmeceler sordu. Sonra karşısındaki yer boşaldı ve ben de oturdum. Fıkraları ve bilmeceleri bana da sordu. Konuşma dili esprili ve zarifti. İnsana kendini iyi hissettiren bir dili vardı. Ne çok insanın diliyle adam dövdüğünü düşündüm bir anda. Ne kadar alışmışız dövmeye dövülmeye dille, farkettim.

Vedalaşıp ayrıldık ben merdivene, O da asansöre yöneldi. Yukarı çıkınca aklıma geldi, neden asansörde ben eşlik etmedim diye. Asansörün orada bekledim. İnince bir fotoğrafını çekip çekemeyeceğimi sordum. Güzel çıkaracaksın değil mi dedi. Beğenmezseniz tekrar çekerim dedim.

Ayaküstü biraz daha sohbet ettik. Neredeyse 90 yaşında olduğunu, Ege Üniversitesi'nden emekli matematik profesörü olduğunu, karısının Alzeirmer hastası olduğunu artık kendisine abi dediğini ve bunun onu çok üzdüğünü, Türmenistan vb. yerlerden yabancı bakıcılar bulduklarını çünkü Türk bakıcıların gece kalmak istemediklerinden bahsetti.

Vedalaştık, ben oğlumu okuldan karşılamaya O da evine..

Bu fotoğrafı hatırlamak ve anlamak için çektim. Uzun yaşamış bir insanı. Zaman geçip, ben bu resme baktıkça yaşamla ilgili yeni neler keşfedeceğim acaba?
*
not: resim kedila'ya ait.

Çarşamba, Şubat 25, 2009

köpük






Dün akşam özel bir şey yaşadık. Oğlum ilk defa bir köpekle tanıştı, bir golden retriever olan Köpük'le ve çok iyi anlaştılar.

Gecenin başında balkon penceresinin camına uzaktan uzağa bakan Mırmır, gecenin sonunda Köpüğün boynuna sarılmış, biz en iyisi biraz daha burada kalalım diyordu bize.



Kedi ve köpek davranışları üzerine bir çok kitap okumuştuk, geçen sene çekinerek de olsa kedilere oldukça yaklaşmıştı ama bir köpekle ilk defa iletişim kurdu. Köpük oyuncu ve sevecen köpek, çocuklara karşı özellikle nazik. Birlikte top oynadılar.

Hayvanların dilinden anlamasını istiyorum Mırmır'ın. Canlıları sevmesini ve anlamasını. Ve gerçekten korkması gerekenleri bilmesini.



*

not: resimler gogila'dan.

Salı, Şubat 24, 2009

yeni hayat



Yeni bir hayata başladım:) Artık evdeyim ve günü yaşama şeklim değişiyor. İstediklerimi yapmak için zamanım var artık. Yaşasıın:)


Bugün uzun zamandır özendiğim, istediğim şeyi yaptım. Pazardan çeşit çeşit otlar aldım, onları sevdim, okşadım, yıkadım, oynadım, haşladım, limonladım, yağladım, alladım, pulladım soframın baş köşesine koydum. Yiyeceği beş duyu ile tadabilmeyi bedeni olduğu kadar ruhu da beslemeyi öğrettiği için bana, Tijen'e teşekkür ederek.




Yapmayı planladıklarım arasında bunlar var; beden ve ruhumu beslemek, resim yapmak, yazmak, arkadaşlarımla daha çok vakit geçirmek, bir kedi sahibi olmak, çokça kitap okumak, yürüyüşler yapmak, şarkı söylemek, sevdiğim bloglarda görüp de deneyemediğim binbir şeyle uğraşmak, yetmedi bir de burada yayınlamak:)






Bir de söylemiş miydim gökkuşağını gördüğü mü? Yağmur ve güneşin bana hediyesidir bu. Sevincimden şarkı söyleyip dans ettim. Ama önce Mırmır'a tut onu bir yere kaçmasın dedim ben makineyi almaya gidiyorum. Sıkı sıkı tuttu ben gelene kadar:)

Hergün yeni bir şeyler oluyor.

*
not: Turp otları Foçafoça sitesinden. Gökkuşağı Kedila'ya ait.

Pazartesi, Şubat 23, 2009

önyargı...


Orada olduğunu bildiğin şeyin, aslında oraya hiç gitmemiş olduğudur.

Kafatasımızla sınırlı olanın dünya olduğunu sanmaktır. O, bir dünyadır ama tüm dünya değil.

Biz varken var, yokken yoktur. Bizimle sınırlı olan şey nasıl herşey ve herkes için olabilir?
*
*
*
not: resim gogila dan bir yerden.

Cuma, Şubat 13, 2009

mis kokulu, huzur dolu



Benim mis kokulu güzel sümbülerim. Akşam eve dönerken yoldaki çiçekçi kızdan aldım. Koklaya koklaya geldim eve. Mutluyum, huzurluyum.

İşle ilgili kolay olmayan yoldu, karar vermesi zordu. Bir seçim yapmak gerekliydi.Ve Ben karar verdim ve yola çıktım. Kendimi iyi hissediyorum şimdi.

Teşekkürler..

Sevgiler..

Çarşamba, Şubat 11, 2009

durum


İşle ilgili sıkıntılar yaşamaktayım. Bir anda olur gibi görünen şeyler tersine döndü. İşyerim herşeyi yokuşa sürüyor, çalışmayı da ayrılmayı da. Kafam kazan gibi. Sakin ve mantıklı olmaya çalışıyorum. Oluyor görünen şeyin, şimdi olamıyor oluşunu anlamıyorum. Kızgınım, kırgınım, korkuyorum. Durum budur.


Sevgiler..

Çarşamba, Şubat 04, 2009

zaman akıp gidiyor..




Müziğin inceden tatlı sesi, çaydanlığın buharına karışıp buğulanıyor. Sıcak, dingin bir öğleden sonrası herşey yerli yerinde, herşey yolunda. Sonsuza kadar böyle kalınabilir.

- Neden olmasın?
- Hiç bir şey yerinde durmaz.

Pencere önündeki saksılar yeni sulanmış, hafif toprak kokusu var. Pencerenin önünde bir de masa var. Çiçek desenli masa örtüsü şıklığında. Annanne ıhlamuru demliyor, oda güzel çocukluk günleri kokuyor. Kız içine kokuyu çekip pencereden dışarı bakıyor dalgın dalgın. Bu anı sürekli kılmanın bir yolu olmalı diye düşünüyor. Annanne sadece gülümsüyor.
*
Çay bardakları usulca masaya yerleştiğinde anlıyor geldiğini, nasıl da dalmış. Zaman akmalı diyor Annanne, dışarı bak neler görüyorsun?
- Kar yağıyor, güneş sisin içinde aydınlık bir delik gibi. Uzakta evler var daha doğrusu evlerin çatılarının silüeti.
- Başka?
- Bir adam yürüyor. Güneş'e doğru. Sanki biri ona güneşi takip et demiş gibi. Güneş onu evlere doğru götürüyor. Soğuk, ıssız kasvetli orman yolunda burnunun ucunu bile göremiyor. Başka zaman umrunda olmazdı güneş ya da yol. Şimdiyse üşümüşlüğüne ve kaybolmuşluğuna tek umut güneş. Anlamadan yürüyor, bir yere varmayı umut ederek yürüyor. ,
Eğer zaman durursa, onun umudu da olmayacak. Issızlığın ortasında donacak dedi Annanne.
Zaman akmak zorunda, O'nun sıcak ve güvenli bir yere varması için.Ve Benim de usulca yaşamdan çekilebilmem için.
- İstemiyorum.
Annanne gözleri çizgi çizgi gülümsüyor, adam yürüyor. Dışarısı kış, içerisi bahar şimdi. Zaman geçecek ve bu ikisi yer değiştirecek kız istemese de, bunu biliyor..




ayak izleri


Geride bıraktığımız ayak izleri bir dalga ile silinip gidecek mi? Ya da korkmalı mı ayak izi bırakmaktan? Hiç ayak izi bırakmamak için adım atmamalı mı? Biri takip edip gelir beni bulursa ? Daha kötüsü kimse beni aramazsa, bulan olmazsa?
Kimimiz zaman zaman düşmüşüzdür ayak izlerimizin telaşına. Özellikle de ilk gençlik yıllarımızda.
Oysa yürümektir esas olan, izler başkasının işidir; denizin , rüzgarın ya da takip edenin.
*
not: resim kedila'ya ait.
*

Pazar, Ocak 25, 2009

tubor

Karşınızda Turuncu Balık Or. Biz kısaca O'na Tubor diyoruz Mırmır'la. Yaratıcısı Pino Mino. Biz Tubor'u çok sevdik. Ve hatta uykudan önce hikayesi söyledik üzerine.

Teşekkürler Pino:)
*

Salı, Ocak 20, 2009

beklenti ve kapı


Bugün görüyorum ki dedi Teze, Orada kapı yoktur, o zaman neden varmak için çabalayayım oraya? Güldü Buruşuk Surat ve "bilmem" dedi Aksak Ayak belki kapının arkasındakini istiyorsundur.Bir gariplik sezdi hallerinde Teze ama bir şey demedi.


- Evet, kapının ardında istediğim bir şey var, hem de çok istiyorum ama gülecek ne var bunda?


Buruşuk Surat bir taşa oturdu, "Bir şey göründüğü gibi olmayabilir, Ona doğru yola çıkmalısın ki bunu anlayabilesin."


- İyi de bu zaman kaybı olmaz mı?


Teze, Buruşuk Surat ve Aksak Ayak Kapıyı bulmak için yola çıktılar ve günlerdir yürüyorlar. Teze artık yoruldu ama belli etmemeye çalışıyor, çünkü Buruşuk Surat ve Aksak Ayak onunla eğleniyor gibi görünüyor. Oysa benden yorgun olmalılar diye düşünüyor Teze.


Şef olmak istiyor Teze, bir mutfağın şefi. Keribe Mutfağının şefi. En iyi mutfağın. Orada kokular, tatlar ve dokuların envai çeşidini tadacak ve yenilerini yaratacak. Mucize gibi, sihir gibi.


Ama önce Kapıyı bulması lazım.Ve sonra kapının kilidini açması lazım. Çok zor dediler ama Teze dinlemedi.Yola çıktı. Ama galiba imkansız.


Yola çıkarken ona bir kağıt, bir kalem ve bir de harita verdiler, kapıya giden yolu gösteren. Haritada yazan her şeyi yaptı Teze. Bütün açıklamaları okudu, tabelaları buldu ve yolları takip etti.


Sonunda yolun başında durdu. İki tabela vardı. Birincisinde 'Kapıya buradan gidilir' yazıyordu. İkincisinde ise "Kapı tam karşındadır." Karşısında kapı falan görünmüyordu. Şaka mı bu?Bir tepenin üzerine doğru uzayıp giden bir yol, o kadar.


Teze'de bir taşa oturdu. Ne yapmalı şimdi. Olmayan bir kapıya doğru yürümeli mi, ya da en iyisi geri mi dönmeli?


" Geri dönebilirsin" dedi Aksak Ayak. "Böylece senden beklenenleri yerine getirirsin. İyi çocuk."


- Ama beklentileri karşılamak beni mutlu etmez. Benim beklentim bu değil çünkü.


" O zaman sen de yoluna devam edersin" dedi Buruşuk Surat. "Yola devam edersin ve kapıyı bulursun."


- İyi ama karşımda olması gereken kapı ortada yok. Ya kapı burada değilse? Ya hiç olmadıysa?

Hiç bir zaman Keribenin şefi olamayacağım.


"O zaman geri dön. Ve şef olmaktan asla bahsetme" dedi ikisi de.


- HAYIIR.. Kabul edebileceğim bir şey değil bu.


"Geriye yapabileceğin bir şey kalıyor"


Teze yolda yürüdü, tepeye tırmandı ve yukarıda durup etrafına bakındı. Kapı orada aşağıdaydı. Yolun tam karşısında . Kapıya giden yolun tam ortasındaydı tepe.


Kapıya kadar koştu Teze.




Cuma, Ocak 16, 2009

yaşam kullanma klavuzu




Neden bu kadar yalnızdım? Dünyanın en büyük sorunu olmasa da benim sorunuma sahip başka kimse yoktu. Anlaşılamıyordum. O zaman böyle hissediyordum.




Çocukluğun bitmesiyle sorular, sorunlar başlıyor. Bluğ çağında her insanın yetişkin dünyasına adım atmada, ilgiye, desteğe, yardıma, sorularına cevap verilmesine ihtiyacı vardır çocukken. Bu desteği yeterince alamayanlar 18-19 yaşlarında hayatları ile ilgili karar aşamasında büyük problemler yaşıyorlar. Kendini tanıyamama, anlayamama depresyona neden oluyor. Bu onarılmazsa lahana katmanları gibi problemleri artan sorunlu bir insan olarak büyür, sorunlu insanlar yetiştirir. Yanlış arkadaş, yanlış iş, yanlış eş ve bir yığın yanlış seçimle yok olup gidiyor.




Hepimizin diğerinin desteğine ihtiyacı var. Sadece çocukluktan yetişkinliğe geçişte değil, her yaşta ihtiyacımız var. İnsan olmamız nedeniyle, aynı yaşlarda benzer sorunlar yaşayabiliyoruz.


Her birimizin kendi için yarattığı çözümler, bir diğerimize de kendi çözümünü bulmasında yardımcı olabiliyor. Tüm bunları bilememekse insanı dünyanın en anlaşılamaz, yalnız insanı yapıyor.




Her insanın Yaşam Kullanma Klavuzuna ihtiyacı var. Herkes kendi yaşam merdivenini tırmanacak, kimse bunu onun yerine yapmayacak ancak nasıl adım atabileceği konusunda herkes biribirine yardım edebilir. Etmelidir de bence.
*



"Farklı görünebiliriz, ama aynı şeyleri hissediyoruz." Milly&Molly
*


not: resim stock.xchng'dan alınmıştır.


Pazar, Ocak 11, 2009

geçmişten bir gölge..


Kedila yeniden yürümeyi ve konuşmayı öğrenmeden önce nasıl biriydi? Dünyayı kafasının içinde yıkıp yeniden neden yaptı? Eski Dünya'da neler vardı? Buraya hangi yoldan yürüyerek vardı? Bu eski yazı, size bir fikir verebilir.


"Yalnızlığım Üzerine


Yalnızdım. Her şey haksızlıktı. Soğuktan donmak üzereydim. Kimsenin umrunda değildi. Sırtımdan kalbime doğru buz kristalleri yürüyordu, katılaşıyordu. Kendimi koruyamıyordum. Gözlerim, beynim zaten uyuşmuştu. Bilebildiğim her yolla yardım istedim, kimse duymadı. Aslında duyulabilecek bir ses de çıkmadı. Yalnızlık, başedemeyeceğim kadar fazlaydı.


Camekanın dışından bakınca, sahip olunabilecek herşeye sahip, şımarık bir kızdım. Kırgın, kızgın, küskün ama şanslı. İyi aile, iyi eğitim, iyi giyim. Bunlara sahip, yediği önünde, yemediği ardında... Daha ne istiyordum. Çok suçluydum. Suçluluk yalnızlığımın kaynağı ve kırbacıydı.


Uzaya kaçışlarım işte o zaman başladı. Bedensiz ben, sadece bir ruh bulutundan ibaret, renkli toz bulutllarının, meteorların, gezegenlerin, kara deliklerin -ki bunların sayısı oldukça fazlaydı- arasında amaçsızca dolaşıyordum. Çok üşüyordum. Ama o zamanlar buna aldırmıyordum. Kaçmak zorunda olduğum Onlar çok fazla, tehdit büyüktü. Kim olduklarını, ne istediklerini bilmiyordum. Sadece kaçmalıydım. Kaçmazsam bilebildiğim herşeyi kaybedecektim.Tıpkı hafıza kaybı gibi, bende bana dair bir şey kalmayacaktı.


Uzayda bağıramazsınız. Orada konuşamaz, ıslık çalamazsınız. Sese dair hiçbir şey yapamazsınız. Duyguların bir sesi, sesin de bir hacmi vardır. Biriktiği zaman azgın lavlara dönüşür.


Lavlar içimi yakıp kavuruyor ama dışarı çıkacak bir kapı bulamıyor, birikiyordu. Soğuksa sırtımda dolaşıyor, kalbime sızacak bir kapı arıyordu. Karşılaştıklarında canım çok acıyordu. Çok acıyordu. Bu yetmezmiş gibi Onlar da vardı. Üstelik bütün bu uzay camekanla sınırlıydı. Ve ben bunu henüz keşfetmemiştim.


Keşfettiğimde, yalnızlık önce çok büyüdü. Sonra plan yapmaya başladım. Artık Onların kim olduğunu biliyordum. Ençok şaşırtan, güvenip de yardım istediklerimdi, beni ısıtmalarını beklediklerimdi Onlar.


Dehşetim geçtiğinde kendimi duydum: Kafanı çalıştır, haydi çabuk ol, acele et, saklan, görünmez ol.


Saklandım. Sonra kapımı kapattım. Ağlıyordum ama üzüntümün nedenini bulamıyordum. İçimdeki ses aldırma ve kanma. Üzüntü geçecektir dedi. Artık soğuk yoktu. Şimdi ısınmayı öğrenmeliydim. Bunu çok önce öğrenmiş olmalıydım.


Uzay dünyadaki yerini almaya başladı. Tozbulutları dağıldı. Karadelikler benden kaçar oldu. Sırtım ısınıyor, lavlarsa bedenimde tek bir noktaya toplanıyordu. Kalbim sert bir kabuğun altında kaynayan tunç kazanına dönüştü. Artık kalbimi sadece tunçtan oklar fırlatmak için açıyordum. Ve kaçmıyordum.


Bozguna uğradılar. Kısa bir süre için. Ama benim de silahlarım vardı. Güçlüydüm. Ve yalnızlık başedebileceğim kadardı.


Ve oldu. Korktuğumdan daha kısa sürdü. Basit ve kesindi. Neredeyse bütün bunları anlamsız kılacak kadar. Neden daha önce değildi.


Sakindim. Fazla sakin. Kendimi bile şaşırttım. Nerdeyse eğleniyordum.Keskin bir bıçak gibiydi gülümseyişim.Başarmıştım. Ama sandığım gibi herşey burada bitmiyordu. Ya da mutlu yaşam buradan ayaklarımın dibine serilmiyordu. Herşey bitse de öfke bitmiyordu.


Anladım ki yalnızlığım için her şey bitti ve her şey başladı. Aynı anda. Yaşam ben adım atmadıkça hala aynı noktada."
*
not: resim devianart dan.

Perşembe, Ocak 08, 2009

bugün..


Bugün ben bunu yapıyorum. Portakallı tarçınlı kek yiyip, kahve içiyor ve Morrie'yi okuyorum. Şimdiden, şu andan ve beni buraya getiren her şeyden memnunum.
*
Bugün ben yaşıyorum. Nefes alıp veriyorum. Hareket ediyorum. Bütün duyularım rahat, sakin ve yeni deneyimlere hazır. Öğreniyorum.
*
Bugün ben teşekkür ediyorum. Şu an burada olduğum için. Yazabildiğim, okuyabildiğim konuşabildiğim ve herşey için.
*

Salı, Ocak 06, 2009






Dans et, bedenini tanımak için!


Müzik dinle, duygularını tanımak için!


Kitap oku, başka insanları anlamak için!


İzle, senin dışındaki herşeyi tanımak, anlamak için.



Çünkü, bir tane sen varsın ve senin dışındaki her insan, her şehir, her ülke, her kıta ,senin tarafından tanınmayı hakediyor.
*
Savaşlar var ve savaşın ortasında masum insanlar çocuklar. Acı çekiyorlar. Bunu yaşamalarını istemiyoruz, biz de yaşamak istemiyoruz.
Kendimizi ve çevremizi tanıyan insanlar oldukça savaşların olmasını engelleyebiliriz. Savaşlar çıkarlar yüzünden çıkar. Farkında olmak çıkar sahiplerini engeller, masum insanları kullanamazlar.
*
not: resim clipartof'dan.